28 Nisan 2011 Perşembe

Scheißetag

Sanırım artık güzel günleri beklediğimiz, sadece sabıra ihtiyacımız olan zamanları çoktan geride bırakmış bulunuyoruz.Yıl itibariyle her gelen yeni gün, çok başka felaketlerle geliyor.Kimi zaman iri felaket parçaları yağıyor tepemize, kimi zaman belki de hissedilmeyecek kadar küçük zerreler halinde geliyor felaket...

Felaketten kastım ne sadece boktan dünyada olup bitenler, ne de kendi başıma gelen saçma sapan olaylar.Hepsini harmanlıyorum söz ederken.Çünkü artık insan hangi birine yanacağını şaşırdı, insan insanlıktan çıktı.

İnsan hakikaten insanın kurdu oldu.
İnsan giderek daha da bencilleşti.
İnsan giderek daha da saygısını yitirdi.
İnsan sevgiden yoksun bir hale geldi.Çok azımız çekiyor sadece bu sevginin yoksunluğunu.Büyük bir kısmın sikinde değil sevgiymiş, saygıymış vs.

Kafamı ne yana çevirsem en amiyane tabirle 'sikim götte başım cennette olsun' amacı için didinen insanlar görüyorum.Bu olayın canımı ölesiye sıkmasına rağmen ne yapabiliyorum peki? -Koca bir hiç.İki uyuz laf sokuşturmaktan öteye gidemiyorum.İddia ediyorum kimse de gidemez.

Dişimizi biraz daha sıkmaktan başka çare yokmuş gibi gözüküyor şimdilik, önerisi olan varsa buyursun.


26 Nisan 2011 Salı

Dağınık Dolap, Bulanan Mide...


İnsan bir resimde kendine ait bir şeyler ararsa olmadık bir akşam vakti, olmayacak bir şekilde...
Süzülüyor işte hala aynı irilikte damlalar gözlerden.
Yapacak ne var ki başka?

Acı veren anılar, hüzünlü anlar kalpte ya da beyinde değil, direk midededir.Birikir, karışır, bi'şeyler olur ama asla sindirilemez.Bir tetikleyici bulur beyin sadece, kalp ise işin duygusal sancısıyla ilgilenir.Abuk sabuk tepkimeler oluşur mesela bir yazı bir fotoğraf gördüğünüzde, bir şarkı bir koku duyduğunuzda.Sonra acıııı, keskiiin, iğrenç bir sıvı yükselir boğazınıza doğru.Yakarak, yıkarak, parçalayarak geçer.Aslında çok şiddetli bir tahriş etmedir yaptığı, ölmezsiniz.Ama öldüğünüzü sanırsınız işte.Ertesi sabah bir şey yok gibidir, belki de iki gün sonra... Sonuçta normale dönmüş gibi davranırsınız.

Böyle ikidebir akşamdan kalma sancılar yaşamalar, ertesi gün işten/okuldan kaytarmalar arada bir tekrarlanır.Domuz gibi içip gece tüm o mide bulantısını, boğaz tahrişini çektikten sonra sabah uzun uzun yataktan kalkmazsınız.Düşünür, taşınır, duş alır, dağınık odayı toplarsınız.Bir de kocamaan bir dolap vardır işte kıyıda köşede.İçindeki eşyaları düzelteyim dersiniz, en dipten başlarsınız katlamaya, katlar katlar koyarsınız bir köşeye.

Toparlanmaz ama hiç o dolap sürekli bir yeni eşya gelir, kırışıktır, katlanmamıştır mutlaka.Onun katlanmasını da bırakırsınız işte kim bilir hangi akşamdan kalma sabaha...



24 Nisan 2011 Pazar

-dır-dır


Kireçle boyanmış, bembeyaz kaldırımlar vardır,
ve hemen yanından geçen kapkara asfaltlar...

Yokuşun bir güneşle yıkanan tepesi vardır,
ve hemen bitiminde bir de tüyleri diken diken eden aşağısı...

Hayatta dönüm noktası sandığınız anlar vardır,
ve hemen sonrasında yanıldığınızı gördüğünüz zamanlar...

Şarkıların umut vaad eden melodileri vardır,
ve hemen arkasından acıtan sözleri...

Sözcüklere dökülemeyen bi' dolu duygu vardır,
ve hemen öncesinde yalan yanlış dillendirilmiş bi' ton başka duygu...

Vardır hepimizin hayatında büyük acılar,
ve hemen öncesinde mutluluklar...

Vardır düşüldüğünde dizlerimizi parçalayan yollar,
ve hemen sonrasında elimizden tutan başka eller...

Vardır sabretmeyi öğrenmeye çalıştığımız saatler,
ve hemen akabinde dayanamadığımız gerçeğiyle yüzleştiğimiz günler...

Vardır hüzünlenmeniz gerektiği yerde huzur bulduğunuz sokaklar,
ve hemen ardından başlayan başka caddeler, başka duygular...

Vardır işte bazı şeyler,
anlatılır, söylenir, yazılır, çizilir, görülür, tadılır,duyulur...
ama iyi ama kötü, ama mükemmel ama berbat bir şekilde.

Ama
Bi' şekilde su akar, yatağını bulur...

ps. yaptığım dırdır için üzgünüm :)