11 Ağustos 2010 Çarşamba

Merrrrak


Aklımın ucundan ramazanın güzelliği geçerken konu beynimin kıvrımlarında döndü dolaştı da filozofluğa geldi.Nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama okumuştum ki (valla bak!) 'filozof olmayı başarabilenler aslında hep çocuk kalanlardır'

Çünküsü şuymuş ; çocuklar küçükken sürekli 'ne,neden,nasıl,e niye böyle' gibi sorularla etrafındakileri bunaltırken aslında filozof olmaya çalışırlarmış.Çevresindeki agresif,sorulara basma kalıp cevaplar veren bireyler olarak bizler de onların merak duygularını köreltir,daha ileriki zamanlarda da sikertir ve sürünün bir parçası haline getirirmişiz.

Filozof olmamızı engelleyen bir diğer kötü hava koşulu da 'sevgi' bana kalırsa... Nihayetinde filozofluk,içinde 'philos'u yani sevgiyi barındıran bir kelime.İnsanlar her yeni günlerini sevgilerin yok olduğunu geçire geçire,özlerinde sevgisiz bireyler olmuşlardır.'Bu dünya sevgisiz,bu dünya bitik,e batsın bu dünya!' gibi çoğaltılabilen ergenlik triplerinin başrolündeki sevgi değil bu kastettiğim sevgi.Kastettiğim insanlara genel anlamda beslememiz gereken,yaşadığımız evrene,etrafımızda gelişen her yeni olguya beslememiz gereken sevgi,yani biraz da sevecenlik,sevecen olma hali.

Bizler,2010 yılının gün göreninde otobüse binen her insana yer kapladığı için nefret besleyen,oruç tutup da susuzluğundan yakınana aciz ve cahil gözüyle bakan salak saçma bi' toplum olduk çıktık.Hayır,daha verilecek çok örnek var da aklıma gelmedi.Böyle sürekli gelişen ve değişen dünyamıza karşı bi' nefret,bi' takım asilikler falan derken olumlu olayları farkedemez olduk.E merak yok,sevecenlik yok,bilgiye karşı bir istek yok.Gavurları görmedim,bilmiyorum ama bu durumda bizim bu yalnız ve güzel ülkeden,onun yetişen yeni neslinden filozof-milozof çıkmaz.

Böyle tam bi' ot baş verir gibi oluyo,daha yeşillenemeden ya üstüne basıyoruz ya da onu hemen saksıya transfer ediyoruz.Tıpkı bugün iftar sofrasında görüldüğü gibi ; küçük çocuk annesine 'neden oruç tutuyoruz' diye basit bir soru yöneltir fakat hayattan beklentisi kalmamış,alacağını almış,vereceğini vermiş annecik otu koparır atar,'Allah öyle emretmiş'.Şimdi sen bu çocuktan ne ramazanın önemini,değerini bilmesini -hadi bu alabileceği maneviyatı geçtim-,filozof olmasını nasıl beklersin?! Zaten bu saatten sonra bu çocuktan olsa olsa devlet memuru,işçi falan olur.Yanlış anlaşılmasın,ne işçileri küçümserim,ne memurları ama herkes de bal gibi biliyor ki bu örnek verdiğim iki sınıf da kendilerine denilenleri aynen yapma,dayatılanları harfiyen kabul etme,sorunların ve olayların kökenine inmeme -bunun için gerekli isteği bulamama- gibi özelliklere -sonradan- vakıf olmuşlardır.Çünkü onlar da zamanında varoluşlarından gelen tüm kıymetli erdemlerini bi' şekilde köreltmiş,derinlere gömmüş ya da kaybetmişlerdir.Bu ipin ucu nereye gidiyor bilmiyorum,merak da edemiyorum artık.

Malumunuz,insanın başına ne gelirse ya meraktan ya...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder