22 Şubat 2011 Salı

H a v v a : Çok mu bencil, çok mu aşık?

 
Ahlâk, en genel tanımıyla ikiye ayrılıyor.
1- Toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları.
2- Yaradılış, huy.
Ahlâk, sözlükte bile iki anlamı olan bir sözcük iken kimi çevreler tarafından sadece ilk anlamı ile biliniyor.Halbuki, genel toplum ahlâkı ile sadece ahlâk aynı şey değildir.

Sadece ahlâk kelimesini incelemek gerekirse, hiç bir zaman kesin bir tanım yapılamaz.Çünkü ahlâk rölatif bir kavramdır, kişiden kişiye kolaylıkla değişir.Bu rölatifliğin sebebi bir DNA yapısı gibi doğuştan var olan bir şey değil, çevresel faktörlerin etkisiyle oluşan insan bilincidir.Ahlâklarımızı oluşturan şey yetiştiğimiz çevre,üyesi olduğumuz ailedir.Fakat şekillendiren şey ise aldığımız eğitim,girdiğimiz sosyal ortamlar ve kendimizi yetiştirme tarzımızdır.

Kaba bir genelleme yapmak gerekirse, her insan ahlâksız doğar, onları bu saydığımız unsurlar ahlâklı yapar veya ahlâksızlığına ahlâksızlık katar.Eğer insanın yaradılışında kendiliğinden bir ahlâk bulunsaydı, Havva yasak elmayı göz göre göre Adem'e yedirmezdi.Onun da cennetten kovulmasına göz yummazdı, bu kadar bencil davranmazdı.Tabii burda devreye biraz da aşkın farklı bir yanı giriyor.Hani klişe bir laf vardır 'asıl aşk, sensiz mutlu olmasını istememek midir, yoksa yeter ki mutlu olsun demek midir?' diye, işte bu gibi bir durum aslında çok irdelenen bu elma olayı.

Ben bu olayı Havva'nın Adem'siz yaşayamayacak, onsuz olamayacak olmasına ve aşktan gözü kararıp elmayı yedirmesine bağlıyorum ki bu gerçek bir bencillik ve ahlaksızlıktır.Ama çok büyük ve tutkulu bir aşktır, orası aşikârdır.Tabii ahlâk dediğimiz şey kişiden kişiye arasında uçurumlar olan iki tepe olduğu için, kimileri de Havva'nın safi bencil olduğunu, gerçek aşkın ne olursa olsun karşısındakinin mutluluğunu istemesi gerektiğini düşünür.

Oysa siz karşınızdakine ne kadar aşk beslerseniz besleyin, sizle olmadıktan sonra o aşkın pek bir değeri yoktur.Böyle düşünürsek, en doğal şey aşk beslediğiniz şeyin sizinle olmasını istemektir.Bu ister Adem olsun, ister bir elma olsun... Tamam elmayı seviyoruz diye elmanın da bizi sevmesi şart değil, biz onu yine severiz ama karşımıza duygusu olan etten kemikten bir varlık çıkınca ister istemez onun da bizi sevmesini sağlamaya çalışıyoruz.Bu istemsiz bir hareket, ne kadar uğraşırsak uğraşalım kenara çekilemiyoruz.Nietzsche gibi 'seni seviyorsam bundan sanane' diyemiyoruz, ancak der gibi yapıyoruz.Çaktırmadan çok çetin iç savaşlar veriyoruz.Bazıları sonunda Havva gibi büyük hatalar yapıyor, bilerek/bilmeyerek fazla aşktan karşısındakini yaralıyor.

Kimse Havva'nın koskoca dünyada tek başına,Adem'siz nasıl yaşayacağını düşünmüyor.Herkes Adem'e acıyor.Bence burda asıl acınması gereken aşkından iyice acizleşmiş, kendi kendine yaşamını devam ettiremeyeceğini düşünen, kendine saygısını yitirmiş, fazla zayıf karakterli Havva...

H a v v a : çok aşık...

9 Şubat 2011 Çarşamba

La persistencia de la memoria*


Her insana oluyor mu bilemiyorum ama bazen içine hapsedildiğim bu beden hiç bir iş yapmak istemiyor.Uyumak bile... Öylece oturup kalmak istiyor saatlerce, sadece oturmak, daha doğrusu durmak.Fondaki şarkıyı bile değiştirmek istemiyor.

Kimseyle ilgilenmek, kimseyi düşünmek, kimseye cevap vermek, kimseye soru sormak, kimseyi özlemek, kimseyi aramak, kimseyi tatmin etmek, kimseyi onurlandırmak, kimseyi üzmek, kimseyi sevindirmek, kimseye kızmak, kimseye sevinmek, kimseyi bilmek istemiyor.

Keyfe keder bir istememezlik değil bu durum, çok yorgun olduğundan iste-ye-miyor sanki.Fazla bitkin, fazla bunalmış, dolayısıyla fazla durgun... Bu durumdaki bir insanı takan, daha doğrusu olumsuz bir tepki vermeyen tek şey yine insanın kendisi oluyor ve bir de benim minik kuşum, Dagöz var.Tüm bu durgunluğumda canım onunla da ilgilenmek istemiyor, yemini suyunu temizliğini unutuyorum.En azından ölmeyerek ufak bir iyilik ediyor bana.

İnsan, yapacak somut bir şey bulamıyor, her şey muallakta.Ucundan tutulacak ipler hep hayali.Bu durgunluk içinde insanın düşündüğü tek şey, bi'şeyleri,birilerini kaybetmemek, geri kazanmak, güzel günler görmek.Güzel günlerin -beklediğimiz şey ve kişilerle- gelmeyeceğini bile bile insan gereksiz bir umuda kapılıp, tatlı bir rehavet içine giriyor.Bu rehavetle birlikte kısa uykularla tamamlanacak bir gün daha başlıyor.Kimi zaman  kısa uykularda öyle tatlı düşler görüyor ki insan, uyandığında ağlamak istiyor.Kızmaya başlıyor bazen de çevresindekilere, 'ben farkediyorum zamanın çok kısa olduğunu,ben biliyorum bu yaşamın çok kısa olduğunu, o/onlar nasıl göremiyor, niye bu inat?' diye...

Yetmiyor insana çevresindeki kalabalık, ailesi, arkadaşları.Hani kötü bir ruh halindeyken diyorlar ya, 'aşk olsun,biz varız ya,ne kadar seviliyorsun bak!'
İçimden bunu diyene bağırmak, 'yetmiyorsun' işte demek geliyor.Aşk olsun diyor ya karşındaki, harbiden aşk olsun istiyorsun.Doya doya sarılmak istiyorsun, bıkıp usanmadan dokunmak, nefessiz kalana kadar öpmek, aşkla gülümsemek... En zor tarafı da bu koca boşlukta bir tek, tüm bu eylemleri yapmak istediğin kişinin belirli olması.

Sanki sırt sırta verip ayrılmışsınız,o gidiyor siz de kendi yolunuza bakıyorsunuz ama ayaklarınız gitmiyor, gözünüz hep arkada, o'nun yürüyen bedeninde.Hem uzaklaşıyor, hem de yürüdükçe sırtında beliren minik ter damlalarını görebileceğiniz kadar canlı ve yakın.İnsan kendine soruyor 'acaba bu çöl beni çok susattığı için mi görüyorum o ter damlalarını?' , 'yoksa bana gerçekten o kadar yakın mı?'

Her geçen gün canım, ruhuma batıyor**  ve ellerim, kollarım uyuşuyor.Geç kalmak istemiyorum, kimse kimseye geç kalmasın istiyorum.Yitirmeden*** sevmek, sevilmek istiyorum.Yitirmeden anlamak istiyorum, yitirmeden anlasın herkes diyorum.Tamamen yitirmeden...

*salvador dali'nin en ünlü tablosu,belleğin azmi
**küçük iskenderden bir dize.
***pinhani'nin tanju duru'ya ithaf edilmiş parçası.




8 Şubat 2011 Salı

Haligh Haligh a Lie Haligh

hiç bir şey,
hiçbirşey,
hiç birşey,
yok hayatımda.

kocaman bir boşluk diyeceğim, boşluk bile olmayabilir.
amaç yok,
hedef yok.
göstermelik şeyler mevcut.
sevgiden eser yok.

zaman, herkesin verdiği tavsiye,avuntu,ilaç.
yok öyle bi' dünya!
zamanla her şey daha da acıtıyor.bu bir gerçek.

öyle kötü zamanlar geçirdim ki,
öyle iğrenç.
kimse yanımda yoktu.
hiç kimse.
hiç kimsenin haberi bile yoktu.

o kadar acizdim ki,
yoldan geçen genç bir adam durdu yanımda ben içimden sarsıla sarsıla ağlarken, olanları gülerek anlatmaya çalışırken.
'benden sana tavsiye' dedi.
'bittiği zaman çık dışarı, kapa gözlerini, "BİR İKİ ÜÇ, artık o gitti,BİTTİ" diye bağır, ben öyle yapıyorum' dedi.

bu dediğini o kadar çok yapmaya çalıştım ki,
defalarca,
yüzlerce...
ben onun kadar başarılı olamadım.

artık zamandan da sıkıldım,
her şeye olumlu bakmaktan da sıkıldım,
çok yoruldum ben.
ben fazla ergenleştim.

kimseyi mecnun etmek değil niyetim,
birazcık sevgi istiyorum.


-beni istemeyenden-