Ahlâk, en genel tanımıyla ikiye ayrılıyor.
1- Toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları.
2- Yaradılış, huy.
Ahlâk, sözlükte bile iki anlamı olan bir sözcük iken kimi çevreler tarafından sadece ilk anlamı ile biliniyor.Halbuki, genel toplum ahlâkı ile sadece ahlâk aynı şey değildir.
Sadece ahlâk kelimesini incelemek gerekirse, hiç bir zaman kesin bir tanım yapılamaz.Çünkü ahlâk rölatif bir kavramdır, kişiden kişiye kolaylıkla değişir.Bu rölatifliğin sebebi bir DNA yapısı gibi doğuştan var olan bir şey değil, çevresel faktörlerin etkisiyle oluşan insan bilincidir.Ahlâklarımızı oluşturan şey yetiştiğimiz çevre,üyesi olduğumuz ailedir.Fakat şekillendiren şey ise aldığımız eğitim,girdiğimiz sosyal ortamlar ve kendimizi yetiştirme tarzımızdır.
Kaba bir genelleme yapmak gerekirse, her insan ahlâksız doğar, onları bu saydığımız unsurlar ahlâklı yapar veya ahlâksızlığına ahlâksızlık katar.Eğer insanın yaradılışında kendiliğinden bir ahlâk bulunsaydı, Havva yasak elmayı göz göre göre Adem'e yedirmezdi.Onun da cennetten kovulmasına göz yummazdı, bu kadar bencil davranmazdı.Tabii burda devreye biraz da aşkın farklı bir yanı giriyor.Hani klişe bir laf vardır 'asıl aşk, sensiz mutlu olmasını istememek midir, yoksa yeter ki mutlu olsun demek midir?' diye, işte bu gibi bir durum aslında çok irdelenen bu elma olayı.
Ben bu olayı Havva'nın Adem'siz yaşayamayacak, onsuz olamayacak olmasına ve aşktan gözü kararıp elmayı yedirmesine bağlıyorum ki bu gerçek bir bencillik ve ahlaksızlıktır.Ama çok büyük ve tutkulu bir aşktır, orası aşikârdır.Tabii ahlâk dediğimiz şey kişiden kişiye arasında uçurumlar olan iki tepe olduğu için, kimileri de Havva'nın safi bencil olduğunu, gerçek aşkın ne olursa olsun karşısındakinin mutluluğunu istemesi gerektiğini düşünür.
Oysa siz karşınızdakine ne kadar aşk beslerseniz besleyin, sizle olmadıktan sonra o aşkın pek bir değeri yoktur.Böyle düşünürsek, en doğal şey aşk beslediğiniz şeyin sizinle olmasını istemektir.Bu ister Adem olsun, ister bir elma olsun... Tamam elmayı seviyoruz diye elmanın da bizi sevmesi şart değil, biz onu yine severiz ama karşımıza duygusu olan etten kemikten bir varlık çıkınca ister istemez onun da bizi sevmesini sağlamaya çalışıyoruz.Bu istemsiz bir hareket, ne kadar uğraşırsak uğraşalım kenara çekilemiyoruz.Nietzsche gibi 'seni seviyorsam bundan sanane' diyemiyoruz, ancak der gibi yapıyoruz.Çaktırmadan çok çetin iç savaşlar veriyoruz.Bazıları sonunda Havva gibi büyük hatalar yapıyor, bilerek/bilmeyerek fazla aşktan karşısındakini yaralıyor.
Kimse Havva'nın koskoca dünyada tek başına,Adem'siz nasıl yaşayacağını düşünmüyor.Herkes Adem'e acıyor.Bence burda asıl acınması gereken aşkından iyice acizleşmiş, kendi kendine yaşamını devam ettiremeyeceğini düşünen, kendine saygısını yitirmiş, fazla zayıf karakterli Havva...
H a v v a : çok aşık...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder