...
İlişkilerde herkesin birbiriyle yarış içine girdiği sevgi ve iğreti cinsellik ögelerinin dışında, özgürce,arzuyla,iştahla boy gösteren bir 'sevişme' halinin de olduğunu unutmamak gerek.Bu sevişme halinin nasıl bir şey olduğunu en iyi anlatan şarkılardan biri de Teoman'ın Renkli Rüyalar Oteli belki de...
Bizler maalesef 'kimsenin dokunmadığı yerlerimize dokunabilecek değerde' birini sadece bir kez bulabiliyoruz.Belki, çok zaman sonra o kişiyle eşdeğer birini bulsak bile artık kaşarlanmış oluyoruz,o çok özel yerlerimize daha önceden dokunulmuş oluyor.Bu yüzden ne kadar muhalefet eden olursa olsun hayatta her zaman bir kişi çok daha özel oluyor, sonradan gitse, hayatınızın sonuna kadar yanınızda olmasa bile.
İşte bu çok özel kişi sizin gözünüzde değerini hiç bir zaman kaybetmez.Değil aylar,yıllar bir ömür geçse de özeldir o sizin için.Eğer yanınızda değilse daima, karşılaştığınız seyrek zamanlarda müthiş bir açlık baş gösterir içinizde, şarkıda da geçtiği gibi 'bulut olup iç içe bardaktan boşanmak' istersiniz.Aşkı unutmazsınız hiç bir zaman, bu açlık içinde hep de yüksek doz aşk almayı düşünürsünüz, bir taraf belki alır da...
23 Ağustos 2011 Salı
19 Mayıs 2011 Perşembe
1 Mayıs 2011 Pazar
Bencil Hayvanlar
Başkasını suçlarken veya ona hakaret ederken en sık kullandığımız kelimelerden biridir 'bencil'...
-Çok bencilsin!
-Bencil hayvanın tekisin sen!
-Bu ne bencillik, el insaf!
-Hayatımda senin kadar bencil birini görmedim! bla bla bla...
***
Bencil ne demektir, bencil nasıl olunur?
Bencil olmakla olmamanın arasındaki o ince çizgi ne zaman aşılır?
İnsan neye göre kime göre bencil olur?
Mesela -bu çok geç anladığım bir şey olsa da- ölen birinin ardından üzülmek bana göre bencilliğin daniskasıdır.Ama ne hikmetse bunu yapmadan edemeyiz.Halbuki ölenin ardından savurduğumuz acı dolu yakarışlarda bile açık seçik sezilir bu bencilliğimiz.
-Ben sensiz n'apıcam?
-Neden beni bırakıp gittin?
-Seni görmeden nasıl yaşarım?
Yaşarsın arkadaşım, gül gibi de yaşarsın.Sadece yaşamasını bilmen gerekir.Aptal olduğun için seni bir şekilde ölüp/ayrılıp bırakıp gidene bağlamışsındır tüm yaşamsal faaliyetlerini, insani duygularını.İşte sorun burdadır, o kişi gittikten sonra yaşadığın zorluğun nedeni budur.
Peki, birine kendini bu kadar bağlamak hata mıdır?
Evet belki de hatadır.Çünkü insan tek gelir, tek gider.Bu düşünce ne kadar klişe olursa olsun, yalnızız hepimiz.Kimse bize yakın değil.Sonuçta şu kafanın içinde bütün gün sadece kendinle konuşuyorsun.Sevgilin, annen, en yakın arkadaşın girmiyor senin kafanın içine konuşmak için. -Ha başka anlamda giriyor, kafanı sikiyor o ayrı bir durum tabii-
***
İnsanın bencilliğinin açık seçik görüldüğü başka bir durum da acıma duygusunun ortaya çıktığı zamanlar.
Hani sakat birini görüp de aniden bir acıma duygusuyla ürperir insan, ah ne sahte bir ürperiştir bu! Sakat olana acıdığından değil de, kendinin sakat olma ihtimalinin de olduğunu farkettiğinden üzülür, ürperir insan.Ne kadar aksini iddia etsek de özümüzde hepimiz benciliz.Sadece herkes farklı faktörlere göre, farklı düzeylerde bencil.Ama bencil işte! Haticeye değil, neticeye bakmak lazım, kimseyi bencil olduğu için suçlamamak mesela.
Hem bencil insan akıllı insandır, feleğin çemberinden geçmiş neyin ne bok olduğunu, kimin ne mal olduğunu anlamıştır.Bencil insan sakat birini gördüğünde acımaz, çünkü önemli olanın kafada olduğunu bilir. -gerizekalı birini gördüğünüzde gönül rahatlığıyla acıyabilirsiniz yani- Bencil insan, acıdığının durumuna düşebilme ihtimalini hesaplayan insandır.Yarın öbür gün kendisinin de acınacak halde olabileceğini asla unutmaz.Asla acıdığı kişiden kazık yiyebileceğini, acıdığı kişinin onun kurdu olabileceğini unutmaz.
Bencil insanın -bencil olduğunu kabullenenin- iki favori sözü vardır:
-Acıma, acınacak hale gelirsin.
-Acıma yetime, döner koyar götüne.
PS. "Sert olun, acıma hissini unutun.Çünkü kötülük insanın en büyük gücüdür." -F.Nietzsche
28 Nisan 2011 Perşembe
Scheißetag
Sanırım artık güzel günleri beklediğimiz, sadece sabıra ihtiyacımız olan zamanları çoktan geride bırakmış bulunuyoruz.Yıl itibariyle her gelen yeni gün, çok başka felaketlerle geliyor.Kimi zaman iri felaket parçaları yağıyor tepemize, kimi zaman belki de hissedilmeyecek kadar küçük zerreler halinde geliyor felaket...
Felaketten kastım ne sadece boktan dünyada olup bitenler, ne de kendi başıma gelen saçma sapan olaylar.Hepsini harmanlıyorum söz ederken.Çünkü artık insan hangi birine yanacağını şaşırdı, insan insanlıktan çıktı.
İnsan hakikaten insanın kurdu oldu.
İnsan giderek daha da bencilleşti.
İnsan giderek daha da saygısını yitirdi.
İnsan sevgiden yoksun bir hale geldi.Çok azımız çekiyor sadece bu sevginin yoksunluğunu.Büyük bir kısmın sikinde değil sevgiymiş, saygıymış vs.
Kafamı ne yana çevirsem en amiyane tabirle 'sikim götte başım cennette olsun' amacı için didinen insanlar görüyorum.Bu olayın canımı ölesiye sıkmasına rağmen ne yapabiliyorum peki? -Koca bir hiç.İki uyuz laf sokuşturmaktan öteye gidemiyorum.İddia ediyorum kimse de gidemez.
Dişimizi biraz daha sıkmaktan başka çare yokmuş gibi gözüküyor şimdilik, önerisi olan varsa buyursun.
Felaketten kastım ne sadece boktan dünyada olup bitenler, ne de kendi başıma gelen saçma sapan olaylar.Hepsini harmanlıyorum söz ederken.Çünkü artık insan hangi birine yanacağını şaşırdı, insan insanlıktan çıktı.
İnsan hakikaten insanın kurdu oldu.
İnsan giderek daha da bencilleşti.
İnsan giderek daha da saygısını yitirdi.
İnsan sevgiden yoksun bir hale geldi.Çok azımız çekiyor sadece bu sevginin yoksunluğunu.Büyük bir kısmın sikinde değil sevgiymiş, saygıymış vs.
Kafamı ne yana çevirsem en amiyane tabirle 'sikim götte başım cennette olsun' amacı için didinen insanlar görüyorum.Bu olayın canımı ölesiye sıkmasına rağmen ne yapabiliyorum peki? -Koca bir hiç.İki uyuz laf sokuşturmaktan öteye gidemiyorum.İddia ediyorum kimse de gidemez.
Dişimizi biraz daha sıkmaktan başka çare yokmuş gibi gözüküyor şimdilik, önerisi olan varsa buyursun.
26 Nisan 2011 Salı
Dağınık Dolap, Bulanan Mide...
İnsan bir resimde kendine ait bir şeyler ararsa olmadık bir akşam vakti, olmayacak bir şekilde...
Süzülüyor işte hala aynı irilikte damlalar gözlerden.
Yapacak ne var ki başka?
Acı veren anılar, hüzünlü anlar kalpte ya da beyinde değil, direk midededir.Birikir, karışır, bi'şeyler olur ama asla sindirilemez.Bir tetikleyici bulur beyin sadece, kalp ise işin duygusal sancısıyla ilgilenir.Abuk sabuk tepkimeler oluşur mesela bir yazı bir fotoğraf gördüğünüzde, bir şarkı bir koku duyduğunuzda.Sonra acıııı, keskiiin, iğrenç bir sıvı yükselir boğazınıza doğru.Yakarak, yıkarak, parçalayarak geçer.Aslında çok şiddetli bir tahriş etmedir yaptığı, ölmezsiniz.Ama öldüğünüzü sanırsınız işte.Ertesi sabah bir şey yok gibidir, belki de iki gün sonra... Sonuçta normale dönmüş gibi davranırsınız.
Böyle ikidebir akşamdan kalma sancılar yaşamalar, ertesi gün işten/okuldan kaytarmalar arada bir tekrarlanır.Domuz gibi içip gece tüm o mide bulantısını, boğaz tahrişini çektikten sonra sabah uzun uzun yataktan kalkmazsınız.Düşünür, taşınır, duş alır, dağınık odayı toplarsınız.Bir de kocamaan bir dolap vardır işte kıyıda köşede.İçindeki eşyaları düzelteyim dersiniz, en dipten başlarsınız katlamaya, katlar katlar koyarsınız bir köşeye.
Toparlanmaz ama hiç o dolap sürekli bir yeni eşya gelir, kırışıktır, katlanmamıştır mutlaka.Onun katlanmasını da bırakırsınız işte kim bilir hangi akşamdan kalma sabaha...
24 Nisan 2011 Pazar
-dır-dır
Kireçle boyanmış, bembeyaz kaldırımlar vardır,
ve hemen yanından geçen kapkara asfaltlar...
Yokuşun bir güneşle yıkanan tepesi vardır,
ve hemen bitiminde bir de tüyleri diken diken eden aşağısı...
Hayatta dönüm noktası sandığınız anlar vardır,
ve hemen sonrasında yanıldığınızı gördüğünüz zamanlar...
Şarkıların umut vaad eden melodileri vardır,
ve hemen arkasından acıtan sözleri...
Sözcüklere dökülemeyen bi' dolu duygu vardır,
ve hemen öncesinde yalan yanlış dillendirilmiş bi' ton başka duygu...
Vardır hepimizin hayatında büyük acılar,
ve hemen öncesinde mutluluklar...
Vardır düşüldüğünde dizlerimizi parçalayan yollar,
ve hemen sonrasında elimizden tutan başka eller...
Vardır sabretmeyi öğrenmeye çalıştığımız saatler,
ve hemen akabinde dayanamadığımız gerçeğiyle yüzleştiğimiz günler...
Vardır hüzünlenmeniz gerektiği yerde huzur bulduğunuz sokaklar,
ve hemen ardından başlayan başka caddeler, başka duygular...
Vardır işte bazı şeyler,
anlatılır, söylenir, yazılır, çizilir, görülür, tadılır,duyulur...
ama iyi ama kötü, ama mükemmel ama berbat bir şekilde.
Ama
Bi' şekilde su akar, yatağını bulur...
ps. yaptığım dırdır için üzgünüm :)
22 Şubat 2011 Salı
H a v v a : Çok mu bencil, çok mu aşık?
Ahlâk, en genel tanımıyla ikiye ayrılıyor.
1- Toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları.
2- Yaradılış, huy.
Ahlâk, sözlükte bile iki anlamı olan bir sözcük iken kimi çevreler tarafından sadece ilk anlamı ile biliniyor.Halbuki, genel toplum ahlâkı ile sadece ahlâk aynı şey değildir.
Sadece ahlâk kelimesini incelemek gerekirse, hiç bir zaman kesin bir tanım yapılamaz.Çünkü ahlâk rölatif bir kavramdır, kişiden kişiye kolaylıkla değişir.Bu rölatifliğin sebebi bir DNA yapısı gibi doğuştan var olan bir şey değil, çevresel faktörlerin etkisiyle oluşan insan bilincidir.Ahlâklarımızı oluşturan şey yetiştiğimiz çevre,üyesi olduğumuz ailedir.Fakat şekillendiren şey ise aldığımız eğitim,girdiğimiz sosyal ortamlar ve kendimizi yetiştirme tarzımızdır.
Kaba bir genelleme yapmak gerekirse, her insan ahlâksız doğar, onları bu saydığımız unsurlar ahlâklı yapar veya ahlâksızlığına ahlâksızlık katar.Eğer insanın yaradılışında kendiliğinden bir ahlâk bulunsaydı, Havva yasak elmayı göz göre göre Adem'e yedirmezdi.Onun da cennetten kovulmasına göz yummazdı, bu kadar bencil davranmazdı.Tabii burda devreye biraz da aşkın farklı bir yanı giriyor.Hani klişe bir laf vardır 'asıl aşk, sensiz mutlu olmasını istememek midir, yoksa yeter ki mutlu olsun demek midir?' diye, işte bu gibi bir durum aslında çok irdelenen bu elma olayı.
Ben bu olayı Havva'nın Adem'siz yaşayamayacak, onsuz olamayacak olmasına ve aşktan gözü kararıp elmayı yedirmesine bağlıyorum ki bu gerçek bir bencillik ve ahlaksızlıktır.Ama çok büyük ve tutkulu bir aşktır, orası aşikârdır.Tabii ahlâk dediğimiz şey kişiden kişiye arasında uçurumlar olan iki tepe olduğu için, kimileri de Havva'nın safi bencil olduğunu, gerçek aşkın ne olursa olsun karşısındakinin mutluluğunu istemesi gerektiğini düşünür.
Oysa siz karşınızdakine ne kadar aşk beslerseniz besleyin, sizle olmadıktan sonra o aşkın pek bir değeri yoktur.Böyle düşünürsek, en doğal şey aşk beslediğiniz şeyin sizinle olmasını istemektir.Bu ister Adem olsun, ister bir elma olsun... Tamam elmayı seviyoruz diye elmanın da bizi sevmesi şart değil, biz onu yine severiz ama karşımıza duygusu olan etten kemikten bir varlık çıkınca ister istemez onun da bizi sevmesini sağlamaya çalışıyoruz.Bu istemsiz bir hareket, ne kadar uğraşırsak uğraşalım kenara çekilemiyoruz.Nietzsche gibi 'seni seviyorsam bundan sanane' diyemiyoruz, ancak der gibi yapıyoruz.Çaktırmadan çok çetin iç savaşlar veriyoruz.Bazıları sonunda Havva gibi büyük hatalar yapıyor, bilerek/bilmeyerek fazla aşktan karşısındakini yaralıyor.
Kimse Havva'nın koskoca dünyada tek başına,Adem'siz nasıl yaşayacağını düşünmüyor.Herkes Adem'e acıyor.Bence burda asıl acınması gereken aşkından iyice acizleşmiş, kendi kendine yaşamını devam ettiremeyeceğini düşünen, kendine saygısını yitirmiş, fazla zayıf karakterli Havva...
H a v v a : çok aşık...
9 Şubat 2011 Çarşamba
La persistencia de la memoria*
Her insana oluyor mu bilemiyorum ama bazen içine hapsedildiğim bu beden hiç bir iş yapmak istemiyor.Uyumak bile... Öylece oturup kalmak istiyor saatlerce, sadece oturmak, daha doğrusu durmak.Fondaki şarkıyı bile değiştirmek istemiyor.
Kimseyle ilgilenmek, kimseyi düşünmek, kimseye cevap vermek, kimseye soru sormak, kimseyi özlemek, kimseyi aramak, kimseyi tatmin etmek, kimseyi onurlandırmak, kimseyi üzmek, kimseyi sevindirmek, kimseye kızmak, kimseye sevinmek, kimseyi bilmek istemiyor.
İnsan, yapacak somut bir şey bulamıyor, her şey muallakta.Ucundan tutulacak ipler hep hayali.Bu durgunluk içinde insanın düşündüğü tek şey, bi'şeyleri,birilerini kaybetmemek, geri kazanmak, güzel günler görmek.Güzel günlerin -beklediğimiz şey ve kişilerle- gelmeyeceğini bile bile insan gereksiz bir umuda kapılıp, tatlı bir rehavet içine giriyor.Bu rehavetle birlikte kısa uykularla tamamlanacak bir gün daha başlıyor.Kimi zaman kısa uykularda öyle tatlı düşler görüyor ki insan, uyandığında ağlamak istiyor.Kızmaya başlıyor bazen de çevresindekilere, 'ben farkediyorum zamanın çok kısa olduğunu,ben biliyorum bu yaşamın çok kısa olduğunu, o/onlar nasıl göremiyor, niye bu inat?' diye...
Yetmiyor insana çevresindeki kalabalık, ailesi, arkadaşları.Hani kötü bir ruh halindeyken diyorlar ya, 'aşk olsun,biz varız ya,ne kadar seviliyorsun bak!'
İçimden bunu diyene bağırmak, 'yetmiyorsun' işte demek geliyor.Aşk olsun diyor ya karşındaki, harbiden aşk olsun istiyorsun.Doya doya sarılmak istiyorsun, bıkıp usanmadan dokunmak, nefessiz kalana kadar öpmek, aşkla gülümsemek... En zor tarafı da bu koca boşlukta bir tek, tüm bu eylemleri yapmak istediğin kişinin belirli olması.
Sanki sırt sırta verip ayrılmışsınız,o gidiyor siz de kendi yolunuza bakıyorsunuz ama ayaklarınız gitmiyor, gözünüz hep arkada, o'nun yürüyen bedeninde.Hem uzaklaşıyor, hem de yürüdükçe sırtında beliren minik ter damlalarını görebileceğiniz kadar canlı ve yakın.İnsan kendine soruyor 'acaba bu çöl beni çok susattığı için mi görüyorum o ter damlalarını?' , 'yoksa bana gerçekten o kadar yakın mı?'
Her geçen gün canım, ruhuma batıyor** ve ellerim, kollarım uyuşuyor.Geç kalmak istemiyorum, kimse kimseye geç kalmasın istiyorum.Yitirmeden*** sevmek, sevilmek istiyorum.Yitirmeden anlamak istiyorum, yitirmeden anlasın herkes diyorum.Tamamen yitirmeden...
*salvador dali'nin en ünlü tablosu,belleğin azmi
**küçük iskenderden bir dize.
***pinhani'nin tanju duru'ya ithaf edilmiş parçası.
8 Şubat 2011 Salı
Haligh Haligh a Lie Haligh
hiç bir şey,
hiçbirşey,
hiç birşey,
yok hayatımda.
kocaman bir boşluk diyeceğim, boşluk bile olmayabilir.
amaç yok,
hedef yok.
göstermelik şeyler mevcut.
sevgiden eser yok.
zaman, herkesin verdiği tavsiye,avuntu,ilaç.
yok öyle bi' dünya!
zamanla her şey daha da acıtıyor.bu bir gerçek.
öyle kötü zamanlar geçirdim ki,
öyle iğrenç.
kimse yanımda yoktu.
hiç kimse.
hiç kimsenin haberi bile yoktu.
o kadar acizdim ki,
yoldan geçen genç bir adam durdu yanımda ben içimden sarsıla sarsıla ağlarken, olanları gülerek anlatmaya çalışırken.
'benden sana tavsiye' dedi.
'bittiği zaman çık dışarı, kapa gözlerini, "BİR İKİ ÜÇ, artık o gitti,BİTTİ" diye bağır, ben öyle yapıyorum' dedi.
bu dediğini o kadar çok yapmaya çalıştım ki,
defalarca,
yüzlerce...
ben onun kadar başarılı olamadım.
artık zamandan da sıkıldım,
her şeye olumlu bakmaktan da sıkıldım,
çok yoruldum ben.
ben fazla ergenleştim.
kimseyi mecnun etmek değil niyetim,
birazcık sevgi istiyorum.
-beni istemeyenden-
hiçbirşey,
hiç birşey,
yok hayatımda.
kocaman bir boşluk diyeceğim, boşluk bile olmayabilir.
amaç yok,
hedef yok.
göstermelik şeyler mevcut.
sevgiden eser yok.
zaman, herkesin verdiği tavsiye,avuntu,ilaç.
yok öyle bi' dünya!
zamanla her şey daha da acıtıyor.bu bir gerçek.
öyle kötü zamanlar geçirdim ki,
öyle iğrenç.
kimse yanımda yoktu.
hiç kimse.
hiç kimsenin haberi bile yoktu.
o kadar acizdim ki,
yoldan geçen genç bir adam durdu yanımda ben içimden sarsıla sarsıla ağlarken, olanları gülerek anlatmaya çalışırken.
'benden sana tavsiye' dedi.
'bittiği zaman çık dışarı, kapa gözlerini, "BİR İKİ ÜÇ, artık o gitti,BİTTİ" diye bağır, ben öyle yapıyorum' dedi.
bu dediğini o kadar çok yapmaya çalıştım ki,
defalarca,
yüzlerce...
ben onun kadar başarılı olamadım.
artık zamandan da sıkıldım,
her şeye olumlu bakmaktan da sıkıldım,
çok yoruldum ben.
ben fazla ergenleştim.
kimseyi mecnun etmek değil niyetim,
birazcık sevgi istiyorum.
-beni istemeyenden-
16 Ocak 2011 Pazar
Bazı şarkılar vardır ; Her dinlenildiğinde ağlatır...
Kırmızı perdeler,
eski bir çek-yat,
eroin olmasa da over dose etkisi yaratan bir ayrılış/ayrılamayış,
aşina olunan tene son dokunuşlar,
gözyaşlarını görünmez kılmaya çalışmak için içilen bol dumanlı sigaralar
ve içte o hiç bitmeyecek aşk,tutku,sevgi,tanımlanamayan bi' dolu duygu,
fonda Dropdust ağzından söylenen Perfect Day...
Aylar sonra bile hatırladığımda ağlarım.
i thought i was someone else
someone good...
eski bir çek-yat,
eroin olmasa da over dose etkisi yaratan bir ayrılış/ayrılamayış,
aşina olunan tene son dokunuşlar,
gözyaşlarını görünmez kılmaya çalışmak için içilen bol dumanlı sigaralar
ve içte o hiç bitmeyecek aşk,tutku,sevgi,tanımlanamayan bi' dolu duygu,
fonda Dropdust ağzından söylenen Perfect Day...
Aylar sonra bile hatırladığımda ağlarım.
i thought i was someone else
someone good...
1 Ocak 2011 Cumartesi
Yılbaşı Mübalağaları
Öncelikle herkese mutlu yıllar diliyorum.Her ne kadar benim bu dileğim bir mucize yaratıp gerçekleşmese de bu hafta önüme gelene 'mutlu yıllar' demekten çekinmedim ve mutlu oldum.Koskoca bir yılı geride bırakmanın hüznünü 12'ye doğru mutlaka derinden hissetsem de yeni bir yılın gelmiş olması vücudumda zaten fazladan dolaşan umuda resmen ++rep veriyor.
Neyse buraya yeni yılın umuduymuş,aslında geçmiş yıldan bir farkı olmayacakmış vb. şeyler yazmama kararımı bozmadan konuya giriş yapmayı düşünüyorum.Eminim tüm bloglarda onlarla ilgili zilyon tane yazı vardır zaten,daha iyisini yazamayacağımı düşünerek onları okumakla yetinelim derim :)
Yeni yılın ilk günü beni atarlandıran konuya gelirsek eğer,gerçekten çok kıl oldum abi' ya! Baktım facebooka,twittera herkes
" O değil de bugün 'dün akşam bi içmişim' cümlesini kurabilecek 1 milyon ergen bulablirim "
tarzı postlar girmiş.Yahu kardeşim önceden herkes bir klişe olarak sadece çok içtiğini,geberene kadar eğlendiğini falan sallardı,abartırdı.Bu yıl herkes çok entel ve dantel bir biçimde içmemiş,sıçmamış,eğlenmemiş,oturmuş o abartanları,sallayanları tespit etmiş bir de 'ergen' diye aşağılamış.
Peki bu yapılan da mübalağa olmuyor mu? Sallamasyon olmuyor mu? Cool davranmaya çalışmak olmuyor mu?
Bence, bu son zamanlarda nirvanaya ulaşan herkesi 'ergen,liseli' diye yaftalama trendi, tamamen interaktif sözlüklerin çoğalması ve önüne gelen herkesin bir sözlükte yazar olduğunu sanmasıyla ve bunu farkeden az buçuk akıllıların da bu kendini yazar sananlarla aynı kefeye konmamak için sözlük takibini bırakıp,entel havalara bürünmesidir.
Bu interaktif sözlüklerin çoğalması ilkin çok hoş bir şey olarak görülse de gerçekten de feci sonuçları oldu ve olacak da... Şimdi böyle sikim sokum konuşuyorum ama ben de bir-iki sözlükte yazarım/dım.Ama kendimi nimetten saydığımı,dehşet-ül vahşet entryler girdiğimi falan iddia etmedim.Yılların ekşi sözlük hevesini aldım ve akabinde de sıkılıp yazmayı bıraktım.Çünkü sözlük yazarlığı bir süre sonra cazibesini ciddi anlamda yitiren bir iş.Ayrıca ekşi sözlük harici diğer sözlüklerde dönen muhabbetler,sözlük içi çatışmalar,bol keseden artılar/eksiler de bu işten soğutuyor insanı.Bir de bi' süre sonra kendi kendine diyor insan,
'amına koyim ya n'apıyosun kızım? millet okuyacak,seni takdir edecek diye götünü yırtıyorsun.bırak düşündüğün sana kalsın yeaaa'
Yemin ederim bu sözlükler insanın ergenliğine körükle geliyor,sakat yani...
İkinci bir yılbaşı mübalağası ve entelliği de
"Her yıl ölüme yaklaşıp bunu kutlayan bir türüz. Ne kadar deliyiz. Oleeeey! Yaşasın 2011!" tarzı giriler...
Deliriyorum bu tarz şeyleri görünce ya.Bugün tesadüfen Sagopa Kajmer'in twitter hesabına denk geldim onda da bu tarz şeyler yazıyordu,işte zaman insan için geriye gidiyormuş falan filan.Çok merak ediyorum bu düşünceye sahip insanlar nasıl yaşıyor,nasıl huzuru ve mutluluğu buluyor? Gerçekten çok ilginç ya... Ölmekten korkuyorlar deseniz, hiç değil basbaya ölmeye meyil gösteriyorlar.Yaşayan ölüler lan! Hayır amaç ne acaba? Tamam alkol almayabilirsin,inançların doğrultusunda yılbaşını öpüşerek,sevişerek,içerek,eğlenerek kutlamayabilir ve böyle yapanları kınayabilirsin ama bu yeni yılın getirdiği az da olsa arınmayı,taze duyguyu,yaşama sevinci ve umudunu inkar edemezsin.Hadi kendin inkar ediyorsun başkalarına inkar ettiremezsin,inkar ettirmeye çalışamazsın.
Neyse,
uzattım da uzattım.
Herkese mutlu yıllaaaaaaar! :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)